27 Aralık 2012 Perşembe

İKTİSADİ KALKINMA VAKFI AÇIKLAMASI

23 Aralık 2012 tarihinde İstanbul'da yayınlanan bir günlük gazetede Gümrük Birliği konusunda hakeme gidildiği yolunda bir haber yayınlanmış ve Dünya Bankasına yaptırıldığı bildirilen bir çalışmadan söz edilerek diğerleri yanında İKV Başkanı'na atfen ifadelere yer verilmiştir.
Dünya Bankası yetkilileri tarafından gerçekleştirilecek çalışmanın hakemlikle ilgisi yoktur.
Türkiye ile AB arasındaki en büyük ekonomik faydanın TAM ÜYELİK sonucu sağlanabileceği gerçeğinden hareketle, mevcut durumda gümrük birliğinin derinleştirilmesi ve genişletilmesinin önemli fırsatlar yaratabileceğini dikkate alarak, gümrük birliğinin ekonomik etkilerinin değerlendirilmesi, ikili ticareti olumsuz etkilemekte olan sorunların giderilmesi ve hizmetler ve tarım gibi kapsam dışı sektörlere teşmil edilmesinin taraflar üzerindeki etkilerinin incelenmesi hedef alınmıştır.
Dünya Bankası tarafından yapılacak çalışma,
· Gümrük birliği kapsamındaki ürünler ile kapsam dışı ürünlerin ticaretindeki değişimin GBnin ticaret yaratıcı etkisinin önüne geçip geçmediğinin belirlenmesi,
· Gümrük birliğinin AB’ye ihracat yapan Türk firmalarının verimlilikleri üzerindeki etkilerinin incelenmesi,
· Ortak Ticaret Politikasının oluşturulmasında Türkiye'ye danışılmaması ve mekanizma dışında bırakılması sonucu ortaya çıkan dengesizliğin yarattığı maliyetler ve ticari etkileri ile bunun nasıl giderilebileceği,
· Karayolu taşımacılığında kotaların nakliyeciler üzerindeki olumsuz etkileri yanında Türk ihracatına getirdiği ek yüklerin incelenmesi
gibi konuları ele alacaktır.
Bunların da hakemlikle ilgisi olmadığı açıktır.
Bu ve diğer haberlerde yer alabilecek yanlış anlamaları önlemek amacıyla aşağıdaki hususları belirtmekte yarar vardır:
Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliği, 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve Ankara Anlaşması olarak bilinen Türkiye ile AET arasında bir Ortaklık kuran Anlaşmada belirtilen esaslara göre ve 13 Kasım 1970 tarihli Katma Protokolde belirlenen takvimlerde ortaklık ilişkisinin son dönemini ifade etmektedir.
Dolayısıyla gümrük birliği başlı başına bir anlaşma olmayıp 1963 tarihli Ortaklık Anlaşması’nın öngördüğü ortaklık sürecinin son dönemine geçiş ile ilgili olarak 1970 yılında Katma Protokolle belirlenen süre uyarınca Ortaklık Konseyi’nin aldığı 1/95 sayılı karara dayanmaktadır.
Gümrük birliğinde, İktisadi Kalkınma Vakfı'nın her zaman vurguladığı gibi, AB’nin Türkiye ile bir gümrük birliği yokmuş gibi kendi kendine başka ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları sebebiyle sorunlar yaşanmaktadır. AB özellikle Dünya Ticaret Örgütü kapsamında Doha’da başlatılan çok taraflı ticaret müzakerelerinde sonuç alınamaması sebebiyle ikili ticaret anlaşmalarına yönelmiş, Kanada’dan Meksika’ya, Güney Kore’den Hindistan’a kadar birçok ticari aktör ile serbest ticaret anlaşmaları müzakere etmek ve imzalamak suretiyle dünya pazarlarındaki payını artırma yoluna gitmiştir.
AB ile gümrük birliği içinde olduğundan bu anlaşmalar yapılmadan Türkiye'nin de görüşleri alınmak gerekir.
Nasıl ki 27 üye Devletin bakanları AB Bakanlar Konseyi'nde toplanıp görüşmelerde uygulanacak "ortak müzakere pozisyonu"nu belirliyorsa o toplantıda Türkiye'nin de görüşleri alınmalıdır.
Esas itibariyle bir üçüncü ülke ile müzakereye oturan AB neyle ilgili görüşmektedir?
"Avrupa Gümrük Alanı".
Bugün "Avrupa Gümrük alanı" 27 tam üye + Türkiye'den oluşmaktadır.
Hal böyle olunca AB’nin tek başına hareket ederek değişik ülkelerle anlaşmalar yapması GB kavramına terstir.
Gümrük Birliği içinde olan iki partnerin iyiniyetle davranarak, karşılıklı saygı ve tarafların menfaatlerinin korunması açısından yapmaları gereken nedir?
Türkiye henüz tam üye olmadığı için Bakanlar Konseyi'ne resmen katılamaz ise de müzakerelerde görüşlerini belirtebilmelidir. Kapsamlı bir istişare mekanizması ile Türkiye'yi ilgilendiren konularda karşılıklı olarak Türkiye'nin menfaatlerini dikkate almak AB tarafının yükümlülüğüdür. Hüsnüniyetle sürdürülmek istenen bir gümrük birliği mekanizmasında bu "olmazsa olmaz" -sine qua non- bir koşuldur.
AB’nin tek başına bir başka ülke ile akdettiği Ticaret Anlaşması'ndan sonra bizim de o ülke ile benzer bir anlaşma imzalamamız gerekir. Ancak o üçüncü ülke, AB’ye verdiği tavizleri bize tanımak istememektedir. Bu durumda bizim o ülke ile anlaşma yapmamız söz konusu olamamakta, ticaret sapmaları gibi uygulamalar karşımıza çıkmaktadır.
Bunu nasıl önleyebiliriz?
AB bir ülke ile serbest ticaret anlaşması için masaya oturduğunda Türkiye'nin de aynı ülke ile anlaşma yapmak üzere masaya oturması gerekir.

Buna göre müzakereler paralel yürütülmeli ve her iki anlaşma görüşmeleri aynı anda hitama ermeli, aynı anda paraf edilerek aynı anda yürürlüğe girmesi sağlanmalıdır.
Gerçek anlamda gümrük birliği uygulaması bunu gerektirmektedir.
Ne var ki, AB bu yola gitmemekte ve imzaladığı anlaşmalara “Turkey clause” adı altında bir madde eklenmekte ve diğer akit Devletin benzer bir anlaşmayı Türkiye ile de imzalaması öngörülmektedir. Ancak bu maddenin ilgili üçüncü ülke üzerinde hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Söz konusu Devlet Türkiye ile benzer bir anlaşma yapmamakta direnmekte AB’ye verdiği tavizleri bize tanımamakta, Türkiye o ülkeye ihracatta farklı muameleye maruz kalmaktadır. AB söz konusu ülkeye gümrük tarifelerini indirdiği için o ülke malları AB üzerinden serbest dolaşım ilkesi uyarınca ülkemize de gelebilmektedir. (İlgili Bakanlıklarımız bu tür uygulamalara karşı ciddi önlemler geliştirmekte ise de, ilke olarak anlaşmaların birlikte tamamlanıp aynı tarihte yürürlüğe girmesi gerekir. )
Söz konusu ülkeler AB pazarına girerek gümrük birliği üzerinden Türkiye pazarına da giriş hakkını elde ettikleri için Türkiye ile de benzer bir anlaşmayı imzalamak konusunda isteksiz olabilmekte ve süreci geciktirebilmektedir. Serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye ile de paralel olarak müzakere edilmesi ve aynı anda yürürlüğe girmesi tam rekabet koşulları açısından büyük önem taşımaktadır.
Tarife dışı bir engel olarak adlandırdığımız nakliye kotaları sorunları da –anlaşmalara aykırı olmasına karşın- AB tarafından sürüncemede bırakılan konular arasında yer almaktadır. Bu husus da Dünya Bankası çalışmasında ele alınacak konular arasındadır.
AB’nin günümüzde imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları dahi sadece malların serbest dolaşımı değil, hizmetlerin serbest dolaşımını da kapsamaktadır. Bu açıdan, tam üyelik müzakerelerine devam edilmesi koşulu ile, gümrük birliğinin de günümüz koşullarına uyularak genişletilmesi hizmetler ve tarım ürünleri ticareti gibi yeni alanları kapsayacak şekilde daha ileri götürülmesi söz konusu olabilir.
Son olarak, gümrük birliğinin özellikle hizmetler gibi yeni alanları içine alacak şekilde kapsamının geliştirilmesi üzerinde durulmalıdır.
Bugüne kadar Türkiye’de sanayinin modernleşmesi ve rekabet gücünün geliştirilmesi ile Avrupa pazarlarındaki payının artırılmasında büyük etkisi olan gümrük birliğinin bir sonraki aşaması TAM ÜYELİKtir. Tam üye olduktan sonra karar mekanizmasında yer alacak Türkiye, AB içinde kendi çıkarlarını korumak için etkin bir konum kazanmış olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder