28 Şubat 2011 Pazartesi

Avrupa Birliği ve Teknik Mevzuatı CE*CSG*


*Türkiye'nin Gümrük Birliği Çerçevesinde AB Teknik Mevzuatına Uyumu: Gümrük Birliği çerçevesinde, Türkiye ve AB üye ülkeleri arasında malların serbest dolaşımı için iki taraf arasındaki teknik düzenlemelerin birbiriyle uyumlu olması büyük önem arz etmektedir. 6 Mart 1996 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının 8-11. maddeleri, AB'nin ticarette teknik engellerin kaldırılmasına ilişkin mevzuatına uyumda izlenmesi gereken prosedürü belirtmektedir.
Bu çerçevede Türkiye, teknik engellerin kaldırılmasıyla ilgili Avrupa Birliği araçlarına ne şekilde, hangi sürede uyacağını belirleyerek, bunu bir yıl içinde Ortaklık Konseyi Kararına esas teşkil etmek üzere sunacak ve tüm teknik mevzuat uyumunu Ortaklık Konseyi Kararı ile belirlenen beş yıllık geçiş dönemi içerisinde gerçekleştirecektir. Sözkonusu geçiş dönemi sonunda Türkiye, AB'ın tüm teknik mevzuatına uyum sağlamış olacağından, Gümrük Birliğinin temel amacı olan malların serbest dolaşımı ilkesi tümüyle hayata geçirilmiş olacaktır. Ancak, mevzuat uyumunun yapılması için sözkonusu geçiş döneminin sona ermesi beklenmeyecek, Türkiye, münferit olarak uyumlaştırdığı AB düzenlemelerini uygulamaya koyabilecek ve bu düzenlemeye tabi ürünler, Topluluk ürünü muamelesi görebilecektir.
*Beyaz Kitap (White Paper): 1985 yılında Avrupa Topluluğu Komisyonu tarafından yayınlanan ve içinde 282 yasa teklifi ve bu yasaların yürürlüğe girişleri ile ilgili takvimi de içeren bir rapordur. Sözkonusu yasaların yürürlüğe girmesiyle, Avrupa Topluluğuna üye ülkeler arasında halen varlığını sürdürmekte olan ve ulusal pazarlar arasındaki bütünleşmeyi önleyen ticari engellerin kaldırılması hedeflenmekte ve böylelikle AB çerçevesinde tek bir pazarın oluşturulması amaçlanmaktadır.
*Klasik Yaklaşım (Old Approach): Avrupa Birliğinde mevcut teknik engellerin kaldırılması amacıyla 1961 yılında çalışmalar başlatılmıştır. Bu çalışmaların sonucunda, 1969 yılında çıkarılan "Ulusal Düzenlemeler Arasındaki Farklılıklar Nedeniyle Ortaya çıkan Ticarette Teknik Engellerin Ortadan Kaldırılması İçin Genel Program"a dayanan bir yaklaşım yürürlüğe konulmuştur.
Klasik Yaklaşım olarak adlandırılan bu yaklaşımın temel ilkesi, mevzuat düzeyindeki teknik kurallarla eş etkiye sahip standartların tümünün uyumlaştırılmasıdır. Günümüzde halen, çerçeve programına dayanılarak mevzuat uyumlaştırma çalışmaları sürdürülmektedir.
Klasik Yaklaşımın avantajları; üye ülkelerin yapmaları gerekenlerin açık olması, üreticilerin kendilerinden ne istendiği konusunda açık bir fikre sahip olmalarıdır. Dezavantajları ise; üye ülkelerin, bu uyumlaştırma prosedürü içinde, kendi ülkelerinde uygulanan teknik düzenlemeler hakkında pek fazla taviz vermek istememeleri ve her teknik ayrıntı üzerinde tartışıldığı için karar almanın çok zaman almasıdır.
Uyumlaştırılan bu teknik düzenlemeler, malların temel güvenlik kriterlerini karşılamasının yanısıra teknik özelliklerini de kapsamaktadır. Günümüz teknolojisinin hızla gelişmesi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan yeni teknik düzenleme ve standart ihtiyacı, bu uyumlaştırma sürecini geciktirmiştir. Klasik Yaklaşımın en büyük eksikliklerinden birisi de, test ve belgelendirme konusunda bir çalışmanın yapılmamış olmasıdır. Bir başka deyişle, örneğin, Almanya ve İtalya'da aynı teknik düzenlemeye tabi kimyasal bir madde, farklı uygunluk değerlendirmesi prosedürlerinden geçerek farklı bir uygunluk belgesi almaktadır. Oysa, standardizasyon faaliyetleri yalnızca uyulması gereken teknik düzenlemeleri değil, test etme ve belgelendirme konularını da kapsamaktadır.
Yukarıda sözü edilen sorunlar, öncelikle Avrupa Topluluğu Adalet Divanı tarafından saptanmış ve Adalet Divanı 20 Şubat 1979 tarihinde "Casis de Dijon" davası sonucunda "bir üye devlette yasal olarak (mevcut teknik kurallara ve standartlara uygun olarak) üretilen ve piyasaya sürülen bütün ürünler ilke olarak diğer ülke piyasalarına da herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmaksızın sürülebilir" kararını almıştır. Bu karar, Birliğin teknik düzenleme ve standartların karşılıklı tanınmasıyla ilgili Yeni Yaklaşımının temel argümanlarını oluşturmuştur.
Klasik Yaklaşım kapsamında 1980'den önce kaydedilen en önemli gelişme 1973 yılında "Alçak Gerilim Direktifi"nin (Low Voltage Directive -LVD) kabul edilmesi olmuştur. LVD, o tarihe kadar AB'ın düzenlediği diğer teknik direktiflerden farklı olmuştur. Çünkü, ilk defa bu direktifle AB ayrıntılı bir teknik düzenlemeye gitmeyerek yerine temel esasları belirlemiş ve istendiği takdirde başvurulabilecek olan Avrupa Standartlarına atıfta bulunulmuştur. Bu standartlara başvurulduğu takdirde ürünün LVD'de belirtilen koşullara uygun ve güvenli olduğu kabul edilmiştir.
*Yeni Yaklaşım (New Approach): Avrupa Birliği, malların serbest dolaşımını kısıtlayan tüm teknik engelleri kaldırmak amacıyla standardizasyon konusunda 1980'li yıllarda değişik bir yaklaşım geliştirmek gereksinimi duymuş; teknik uyumlaştırma ve standardizasyon konusunda "Yeni Yaklaşım"ı ve bunun bir tamamlayıcısı olarak kontroller ve belgelendirme konusunda "Global Yaklaşım"ı geliştirmiştir.
Yeni Yaklaşım ulusal çalışmaları daha şeffaf hale getirmek, Avrupa'da standardizasyon faaliyetlerini önemli düzeyde güçlendirmek, Avrupa standartlarına daha büyük ölçüde başvurarak, Topluluğun yasama tekniklerine kolaylık sağlamak ve özellikle sağlık, güvenlik ya da tüketicinin ve çevrenin korunması gibi genel çıkarların korunması için "temel gerekler" konusundaki mevzuat metinlerini sınıflandırmak eğiliminde bir politika oluşturulmasını öngörmüştür.
Mayıs 1985 tarihli Yeni Yaklaşım Kararı ile, uyumlaştırma, piyasaya sunulan ürünlerin Birlik içinde serbest dolaşımını sağlamak için uyulması gereken "temel güvenlik gerekleri"nin, Roma Antlaşmasının 100. maddesine dayanarak hazırlanan direktiflerin benimsenmesiyle sınırlı tutulmuştur. Bir başka deyişle, standartlara atıf anlayışı ile ürünlerin tek tek standartlarının uyumlaştırılması yerine, birbirine benzeyen ürünler aynı grupta toplanarak, tek bir direktif ile asgari güvenlik koşulları sağlanmaya çalışılmıştır. 1985 yılından bugüne değin, 19 Yeni Yaklaşım direktifi yayımlanmıştır.
Yeni Yaklaşımın Temel İlkeleri
Direktiflerin belirlediği temel güvenlik gereklerine uyan ürünlerin üretimi ve piyasaya sunumu için gerekli olan teknik özelliklerin düzenlenmesi görevi CEN ve CENELEC'e verilmektedir.
Bu teknik özellikler zorunlu olmayıp ihtiyari standart konumundadırlar. Bir başka ifade ile, Avrupa Birliğinde ulusal ya da uyumlaştırılmış standartlar ihtiyaridir. Zorunlu olan sadece direktiflerdir.
Ulusal yetkililer, uyumlaştırılmış Avrupa standartlarına uygun olarak üretilen ürünlerin, direktifler tarafından belirtilen temel gereklere uygunluğu varsayımını kabul etmek zorundadırlar.
*CE İşareti (CE Mark): Avrupa Birliği, üye ülkeler arasındaki teknik düzenleme farklılıklarından kaynaklanan ticari engelleri kaldırmak üzere 1985 yılında "Yeni Yaklaşım Kararı" ile yeni bir standardizasyon politikası benimsemiştir. Her üye ülkede uygulanmakta olan teknik düzenlemelerin birbirinden farklı oluşu, bir üye ülkenin kurallarına göre üretilmiş bir ürünün bir başka üye ülkede piyasaya arzını zorlaştırmaktaydı. Bu engelleri ortadan kaldırmak üzere kabul edilen Yeni Yaklaşıma göre, birbirine benzeyen ürünler bir grupta toplanarak bu ürünlerin sahip olması gereken asgari güvenlik koşulları belirlenmektedir. Bu asgari güvenlik koşullarının kriterleri, ürünün insan ve hayvan sağlık ve güvenliğine ve çevreye zarar vermemesi ve tüketicinin korunmasıdır. Ürünün kalite düzeyini belirleyen ayrıntılı teknik kurallar ise Avrupa Birliğinin standardizasyon kuruluşları olan CEN ve CENELEC tarafından yayımlanan standartlar ile belirlenmektedir.
Yukarıda anlatılanlara bir örnek vermek gerekirse; tüm makinaların taşıması gereken asgari güvenlik koşulları "Makinalar Direktifi"nde belirtilmiş, bu direktif kapsamına giren makinaların teknik özellikleri ise her biri için ayrı ayrı hazırlanan Avrupa Birliği standartlarında açıklanmıştır. Direktifte belirtilen asgari güvenlik koşulları; makinanın rahatça kullanılabilecek bir kontrol panelinin olması, elektrik kesintisinde makinanın hareketli parçasının düşmemesi, makinanın yapıldığı maddenin insan sağlığına zarar vermemesi gibi her türlü makinaya uygulanabilecek özelliklerdir. Bu özellikler içinde makinanın ticari kalitesini belirleyen bir teknik özellik yer almamaktadır, çünkü ayrıntılı teknik özellikler makinanın piyasaya arzı için gerekli değildir.
Yeni Yaklaşım Kararı kapsamında yayımlanan direktiflerde; ürünün tanımı, taşıdığı riskler, sahip olması gereken asgari güvenlik koşulları, uygunluk değerlendirme prosedürleri ayrıntılı bir şekilde belirlenir. Bir ürün, Birliğin tüm ülkelerinde aynı özellikler için aynı uygunluk değerlendirme prosedürlerinden geçeceğine göre, bu prosedürlerin sonunda aynı şekilde belgelendirilmesi ve işaretlenmesi de mantıklı olacak ve kolaylık sağlayacaktır. Yeni Yaklaşım politikası doğrultusunda tek bir Birlik İşaretinin yer alması sağlanmıştır. Bu işaret "CE İŞARETİ" dır:
CE İşareti, bir ürünün belirlenen sağlık, güvenlik, çevrenin ve tüketicinin korunması gereklerine uygun olduğunu gösteren bir Birlik işaretidır. CE İşareti, tüketiciye bir kalite güvencesi sağlamaz.
Tüketici açısından böyle bir bilgi verme işlevinin yanında, CE İşareti esas itibariyle ticari açıdan da, ürünlerin bir üye ülkeden diğerine dolaşımı sırasında bir çeşit pasaport işlevi görmektedir. Bu işareti taşıması gereken, Yeni Yaklaşım kapsamı bir ürünün, bir Avrupa Birliği ülkesine girişi için, üzerinde CE İşareti bulunması zorunludur.
Yeni Yaklaşım direktifleri kapsamındaki bir ürünün, CE İşareti alarak piyasaya sunulması konusunda üretici sorumludur. Ancak; eğer üretici ya da üreticinin yetkili temsilcisi Avrupa Birliği içinde değilse, bu sorumluluğu ithalatçı yerine getirmek zorundadır. Bir başka deyişle, ithalatçı Topluluğa ithal ettiği ürünlerin AB normlarına uygun olduğunu garanti etmek zorundadır. Üreticinin bu işareti alabilmesi için çeşitli alternatifler sunulmuştur. Düşük riskli ürünlerin (örneğin, oyuncaklar), direktifin güvenlik koşullarına uygunluğu, üreticinin kendisi tarafından test edilebilmekte ve bu ürünler üreticinin vereceği "uygunluk beyanı" ile piyasaya arz edilebilmektedir. Yüksek riskli ürünlerin ise (örneğin, bazı tıbbi cihazların ve makinaların) mutlaka, Avrupa Birliği tarafından tanınmış ve Avrupa Toplulukları Resmi Gazetesinde adı yayımlanmış yetkili test ve belgelendirme kuruluşları (Onaylanmış kuruluşlar-Notified bodies) tarafından test edilmesi gerekmektedir. Tüm bunların dışında yer alan bir alternatif olarak da, üretici, üretimde uyması gereken teknik özellikler konusunda direktifleri değil, CEN ve CENELEC tarafından hazırlanan Avrupa Birliği'nin uyumlaştırılmış standartlarını baz alabilmektedir. Bu yolu seçtiği takdirde, ürettiği ürünlerin direktifin gereklerine uygun olduğu varsayılmakta ve ürünlerine yine CE İşareti iliştirebilmektedir.
CE İşareti Nereden Temin edilir?
Avrupa Birliğinde, CE İşareti verebilecek test ve belgelendirme kuruluşları, üye ülke yetkilileri tarafından altyapısı yeterli görülen kuruluşlar arasından belirlenmektedir. Üye ülke yetkilileri tarafından belirlenen kuruluşlara Onaylanmış kuruluş (Notified Bodies) adı verilir. Üye ülkelerce belirlenen Onaylanmış kuruluşların listesi Avrupa Birliği Komisyonuna gönderilmekte ve diğer üye ülkelere duyurulması amacıyla bu listeler Avrupa Toplulukları Resmi Gazetesinde yayımlanmaktadır.
Avrupa Birliği mevzuatı, EFTA ülkeleri hariç olmak üzere, Topluluğa üye olmayan bir ülkedeki test ve belgelendirme kuruluşunun CE İşareti vermesine müsaade etmemektedir. Avrupa Birliğinde, CE İşareti verebilecek test ve belgelendirme kuruluşları, üye ülke yetkilileri tarafından altyapısı yeterli görülen kuruluşlar arasından belirlenmektedir. Üye ülke yetkilileri tarafından belirlenen kuruluşlara Onaylanmış kuruluş (Notified Bodies) adı verilir. Üye ülkelerce belirlenen Onaylanmış kuruluşların listesi Avrupa Birliği Komisyonuna gönderilmekte ve diğer üye ülkelere duyurulması amacıyla bu listeler Avrupa Toplulukları Resmi Gazetesinde yayımlanmaktadır.
Diğer taraftan, ülkemize de, yükümlü olduğu düzenlemeleri yaptığı takdirde, AT Resmi Gazetesi'nde yayımlanmak üzere görevlendireceği test ve belgelendirme kuruluşlarına CE İşareti verme hakkı tanınmıştır. Böylece, CE İşareti taşıması zorunlu Yeni Yaklaşım Direktifleri kapsamındaki bir ürünü AT'ye ihraç etmek isteyen Türk üreticilerinin, ürünlerine CE İşareti alabilmek için AT'ye üye ülkelerin test ve belgelendirme kuruluşlarına başvurma zorunluluğu ortadan kalkacaktır.
Avrupa Birliği'nde CE İşareti kapsamına alınan ürünlerin, bu işaret olmaksızın pazara sunulması mümkün değildir. Pazara sunma ise, hem Topluluk içinde üretilen ürünleri, hem de Topluluk dışından ithal edilen ürünleri kapsamaktadır. Bu nedenle, Türkiye'deki ihracatçıların da AB'ye yapacakları ihracatta CE İşareti konusuna dikkat etmeleri gerekmektedir.
*Global Yaklaşım Kararı (Global Approach): Avrupa Birliği'nin belgelendirme, test etme ve kontrol konusundaki Global Yaklaşım Kararı, düzenlemelerin karşılıklı tanınması ve yapıların birbirine yaklaştırılması ile güvenin artması ve karşılıklı tanımanın işleyişi için bir temel oluşturmaktadır. Bu çerçevede, test, belgelendirme kuruluşlarının ve laboratuvarların şeffaflığı ve güveninin sağlanması için bu kuruluşların akredite edilmesi önem kazanmaktadır.
Konsey, 21 Aralık 1989 tarihli "Uygunluk Değerlendirmesine Dair Global Yaklaşım" Kararında, akreditasyon tekniklerine başvurmanın önemi vurgulanmaktadır. Onaylanmış kurumların (Notified Bodies) akreditasyonu, bu kurumların yetkinliğini değerlendirmede kullanılan önemli bir araçtır. EN 45000 serisi standartlar, test laboratuvarlarını akredite eden kuruluşların uyması gereken kriterler kadar, test laboratuvarlarının işletilmesi ve değerlendirilmesi için gereken teknik kriterleri de içermektedir. Bu standartlar serisi aynı zamanda belgelendirme kuruluşları için gerekli kriterleri de belirler.
*Modüler Yaklaşım (Moduler Approach): 13 Aralık 1990 tarihli Modüler Yaklaşım Kararı, mevzuat hazırlayıcılara yönelik oluşturulmuş bir modüller sistemidir. Mevzuat hazırlayıcı düzenleme yapmak istediği bir alanda insan, hayvan sağlığı ve güvenliğini ve çevre korumasını sağlamak üzere bu sektördeki malların özelliklerine ve taşıdıkları risk oranına göre seçtiği modülü veya modüller kombinasyonunu ilgili mevzuatın kapsamına alarak uygunluk değerlendirme prosedürlerini belirleyebilmektedir.
Modüler Yaklaşım kapsamında A'dan H'ye kadar olmak üzere toplam 8 modül vardır. Her direktifte, direktif kapsamındaki ürünlerin hangi modüllere tabi olacağı, ürün grubunun risk oranına göre belirlenmiştir. Düşük modüllerde üreticinin uygunluk deklarasyonu yeterli olduğu için, bu modüller düşük riskli ürünlere uygulanır. Yüksek risk oranına sahip ürünler için, üreticinin deklarasyonu yeterli görülmez ve bir uygunluk değerlendirmesi kurumunun yapacağı testlere gerek duyulur.
Bazı direktifler gereği, A, C ve H modülleri, modüllerde belirtilmiş tamamlayıcı gerekleri içeren ek koşullarla birlikte kullanılabilir. Modül C, modül B (EC tip muayenesi) ile birlikte kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Modül D, E ve F de normal olarak modül B ile birlikte kullanılacaktır; fakat özel durumlarda (örneğin çok basit tasarım ve yapısı olan belirli ürünlerde) kendi başlarına kullanılabilirler. Aşağıda her modülün fonksiyonu özetlenmiştir:
-Modül A: İç Üretim Kontrolü (Internal production control)
Bu modül tasarım ve imalat safhalarını kapsar. İmalatçı sözkonusu mamülün direktifin gereklerini karşıladığını beyan eder. İmalatçı uygunluk değerlendirmesi ile birlikte mamulün tasarım, imalat ve kullanılmasını açıklayan teknik dosyayı hazırlar. İmalatçılar, ürünlerine CE markasını sabit olarak iliştirir ve yazılı uygunluk beyanı düzenlerler.
Bazı özel durumlarda, direktifler AB uygunluk beyanına ek olarak mamule ait bir veya birden fazla belirli özelliğin imalatçı veya üçüncü taraf bir kuruluş tarafından veya sadece üçüncü taraf bir kuruluş tarafından icra edilecek bir seri testin tamamlanmasını zorunlu kılabilir.
Direktifler aynı zamanda onaylanmış bir kuruluş tarafından veya bu kuruluşun sorumluluğu altında ve gelişigüzel yapılacak mamul kontrollerini gerekli kılabilir. Bu gibi durumlarda direktifler, kontrollerin yapılması için genel kuralları tespit eder.
- Modül B: Tip incelemesi (EC type-examination)
Bu modül sadece tasarım aşamasıyla ilgilidir ve bir "imalat modülü" ile birlikte kullanılmalıdır. Onaylanmış bir kuruluş, imalatı planlanan mamulü temsil eden numunenin ilgili direktifin hükümlerinin gereklerini karşılayıp karşılamadığını inceler ve onaylar. Bunun için, teknik dosyayı inceler ve sadece direktif hükümlerine uygunluğu tayin etmek için gerekli olan testleri yapar veya yaptırır.
Bu testler, onaylanmış kuruluş tarafından, sadece uygunluğun tayini için gerekli olanlarla sınırlandırılmalıdır. Neyin gerekli olduğu konusunda, tutarlı bir yorum birliğinin sağlanması için, Avrupa Test ve Belgelendirme Teşkilatı (EOTC-European Organization for Testing and Organization) veya onun yokluğunda Komisyon, onaylanmış kuruluşlarla yakın bir ilişki kuracaktır. Onaylanmış kuruluş AB tip incelemesi belgesini düzenleyendir. Bu aşama süresince CE markası imalatçı tarafından kullanılmaz.
- Modül C: Tipe uygunluk beyanı (Conformity to type)
Bu modül imalat aşamasıyla ilgili olup, tek başına kullanılmaz. AB tip incelemesi belgesinin düzenlenmesini izlemelidir. İmalatçı, sözkonusu ürünlerin AB tip incelemesi belgesinde tanımlanan tipe uygun olduğu ve ürünün direktifin gereklerini yerine getirdiği konusunda emin olduktan sonra beyanda bulunur. Üretici ürünü üzerinde CE markasını kullanır ve yazılı olarak bir uygunluk beyanı yapar.
Direktifler aynı zamanda onaylanmış bir kuruluş tarafından veya bu kuruluşun sorumluluğu altında ve gelişigüzel yapılacak ürün kontrollerini gerekli kılabilir. Bu gibi durumlarda direktifler kontrollerin yapılması için genel kuralları tespit eder.
- Modül D : Üretim kalite güvencesi (Production quality assurance)
Bu modül üretim aşamasıyla ilgili olup, tek başına kullanılmaz. AB tip incelemesi belgesinin düzenlemesi izlenmelidir. Üretici, sözkonusu ürünlerin AB tip incelemesi belgesinde tanımlanan, tipe uygun olduğu ve ürünün direktifin gereklerinin yerine getirildiği konusunda emin olduktan sonra beyanda bulunur.
İmalatçı son imalat inceleme ve testleri için onaylanmış bir kalite güvencesi sistemi (EN 29002'de tarif edilen şekilde) işletir ve bu sistem AB gözetimine tabidir. İmalatçı CE markasını mamulü üzerinde kullanır ve yazılı bir uygunluk beyanı yapar. CE markası AB gözetimini icra eden onaylanmış kuruluşun tanıtıcı işareti ile birlikte kullanılır.
- Modül E : Ürün kalite güvencesi (Product quality assurance)
Bu modül sadece imalat aşaması ile ilgilidir . Normalde, bir AB tip incelemesi ile birlikte icra edilir, ancak özel durumlarda tek başına da yerine getirilebilir. İmalatçı, mamulün AB tip incelemesi belgesinde tanımlanan, tipe uygun olduğu veya temel gereklerin (direktifte AB tip onayı zorunlu olarak talep edilmediği takdirde) yerine getirildiği konusunda emin olduktan sonra beyanda bulunur. İmalatçı, son mamul muayene ve testleri (EN 29003'te tarif edilen şekilde) için onaylanmış ve altında bütün mamullerin birim olarak incelemelerinin ve uygun testlerinin icra edileceği bir kalite güvencesi sistemi işletir. CE markasını mamulü üzerinde kullanır ve yazılı bir uygunluk beyanı yapar. CE markası, AB gözetimini icra eden onaylanmış kuruluşun işareti ile birlikte kullanılır.
-Modul F: Ürün doğrulaması (Product verification)
Bu modül sadece imalat aşaması ile ilgilidir. Normalde bir AB tip incelemesi ile birlikte icra edilir, onaylanmış kuruluş mamullerin teknik dökümantasyona uygunluğunu (EC tip incelemesi direktifte zorunlu olarak talep edilmediği takdirde) veya AB tip incelemesi belgesinde tarif edilen tipe uygunluğunu ve her iki durumda da mamullere uygulanan direktifteki temel gereklere uygunluğunu kontrol eder ve onaylar. İmalatçı (direktifte tespit edilen sınırlar dahilinde) imalat sürecinde, imalatın türdeşliği kadar teknik dökümantasyona uygunluğu veya AB tip incelemesinde tarif edilen tipe uygunluğu sağlamak için gerekli önlemleri almak suretiyle temin edilmiş istatistiksel doğrulamayı seçebilir.
Onaylanmış kuruluş veya imalatçı, direktifin hükümlerine göre, CE markasının mamulün üzerinde taşınmasını sağlar ve yazılı uygunluk belgesi düzenler. CE markası onaylanmış kuruluşun tanıtıcı işareti ile birlikte kullanılır.
- Modül G: Birim doğrulaması (Unit verification)
Bu modül tasarım ve imalat safhalarının her ikisi ile ilgilidir. Genel olarak, birim imalatında veya küçük seri imalatlarda kullanılır. Onaylanmış kuruluş, her birimin mamule uygulanan direktif hükümlerine uygunluğunu kontrol eder ve onaylar. Onaylanmış kuruluş mamulün üzerinde CE markasının taşınmasını sağlar ve yazılı bir uygunluk belgesi düzenler. CE markası onaylanmış kuruluşun tanıtıcı işareti ile birlikte kullanılır.
- Modül H:Tam kalite güvencesi (Full quality assurance)
Bu modül tasarım ve imalat safhalarının her ikisi ile ilgilidir. İmalatçı, ilgili mamulün bu konuda uygulanan direktifin gereklerini yerine getirmesini sağlar ve beyan eder. İmalatçı tasarım, imalat, ve nihai mamul muayesi için (EN 29001'de tarif edildiği gibi) onaylanmış bir kalite güvencesi sistemi işletir. Direktif, bazı durumlarda, imalatçının onaylanmış bir kuruluştan tasarımının direktifin gereklerine uygun olduğununun incelenmesini ve onaylanmasını istemesini kapsayabilir. İmalatçı AB gözetimine tabi olup, mamulü üzerinde CE markasının taşınmasını sağlar ve yazılı bir uygunluk beyanında bulunur. CE markası onaylanmış kuruluşun tanıtıcı işareti ile birlikte kullanılır.
*Onaylanmış Kuruluşlar (Notified Bodies): Onaylanmış kurumların başlıca işlevi, AB direktiflerinde belirtilen koşullar altında üretici, ithalatçı ve kullanıcılara; tarafsız, bağımsız ve ayrım yapmadan uygunluk değerlendirmesi hizmeti vermektir.
Avrupa Birliğinde, CE İşareti verebilecek test ve belgelendirme kuruluşları, üye ülke yetkilileri tarafından altyapısı yeterli görülen kuruluşlar arasından belirlenmektedir. Üye ülke yetkilileri tarafından belirlenen kuruluşların (Notified Bodies) listesi Avrupa Birliği Komisyonuna gönderilmekte ve diğer üye ülkelere duyurulması amacıyla bu listeler Avrupa Toplulukları Resmi Gazetesinde yayımlanmaktadır.
Avrupa Birliğinde onaylanmış kurumlar (Notified Bodies) Topluluk dışında da büro açabilmektedir. Bu bürolar, test ve belgelendirme işlemlerinin tümünü gerçekleştirememekte; merkez kurumla bağlantılı çalışmaktadırlar.
Onaylanmış kurumlar, uygunluk değerlendirme faaliyetlerinin gereklerini, direktiflerde belirtildiği şekilde yürütürler. Konseyin 13 Aralık 1990 tarihli Modüler Yaklaşım kararında uygunluk değerlendirme prosedürleri, birbirinden ayrı ve aynı zamanda birbirine uygun ve tutarlı modüllere bölünmüştür.
Yeni Yaklaşım direktifinin kapsamı oldukça geniş ve heterojen olabileceği için, laboratuvarlar ya da belgelendirme kuruluşları, bir direktifin kapsamındaki tüm ürünleri değerlendirecek kapasiteye sahip olmayabilirler. Bu durumda, kurumlar direktif kapsamındaki ürünlerin yalnızca bir kısmı için gerekli onay işlemini alabilirler.
Onaylanmış bir kurum, belli bir ürün grubu için, bir kalite sisteminin varlığına dayanarak belge vermiş ise, aynı ya da başka bir onaylanmış kurum, aynı üreticinin başka bir ürün grubu için belge verirken, bu kalite sistemi onayını gözönüne almalıdır. Onay veren kurum, özellikle yeni ürün grubuyla ilgili ek denetimlere gereksinim duyabilir, fakat ikinci bir kez tüm sistemin onayıyla uğraşmamalıdır.
*Ürün Güvenliği (Product Safety): Bir ürünün insan sağlık ve güvenliğine, hayvan ve bitki varlığına ve çevreye zarar vermeyecek şekilde üretilmesi veya ithal edilmesidir. AB'da ürün güvenilirliği; 11.8.1992 tarih ve 92/59/EEC sayılı direktifle düzenlenmiştir.
*Ürün Sorumluluğu (Product Liability): Bir üretici/ithalatçının; ürettiği/ithal ettiği ürünün insan sağlık ve güvenliğine, hayvan ve bitki varlığına ve çevreye vereceği zarardan sorumlu tutulmasıdır. AB'da ürün sorumluluğu; 7.8.1995 tarih ve 85/374/EEC sayılı direktifle düzenlenmiştir.
*Kusurlu Ürünler (Defective products): Sunumu, kullanımı ve piyasaya arz tarihi gözönüne alınmak kaydıyla, beklenen güvenliği sağlamayan üründür. Sonradan daha iyi bir ürünün piyasaya sunulması önceki ürünün kusurlu olduğu anlamına gelmez.
*Borderline Products: Avrupa Birliği'nin tıbbi ürünler mevzuatının temeli olan 65/65/EEC sayılı Konsey Direktifi, tıbbi ürünlerin, işlev ve sunum kriterlerine göre iki ayrı tanımını yapmaktadır. Sunuma dayalı tanım tıbbi ürünleri, insan ve hayvanlara yönelik tedavi veya koruma sağlayan ürünler olarak; işleve yönelik tanım ise, tıbbi teşhis amaçlı veya fizyolojik işlevi olan ürünler olarak tanımlanmaktadır. Ancak, tıbbi ürünlerin yüzde 1'lik bir kısmı her iki tanım kapsamına da girmemektedir. Bu yüzde 1'lik kısımda yer alan ürünlere borderline products denir.
*Üçüncü Taraf Belgelendirmesi: Bir ürün veya hizmetin üreticinin dışında bağımsız veya tarafsız olarak çalışan bir test veya belgelendirme kuruluşu tarafından insan sağlık ve güvenliği, hayvan ve bitki varlığı ve çevreye zarar vermeyecek şekilde üretildiğinin veya ithal edildiğinin belgelendirilmesidir.
*Temel Gerekler (Basic Requirements): Herhangi bir ürünün, insan sağlığı, can ve mal güvenliği, hayvan veya bitki yaşam ve sağlığı, çevre ve tüketicinin korunması açısından sahip olması gereken asgari güvenlik koşullarıdır.
*Avrupa Birliğinde uyumlaştırılmış alan dışında kalan Standartlar ve Teknik Düzenlemelerle İlgili Karşılıklı Bildirim Mekanizması:
6 Mart 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı'nın 8-11 maddeleri gereğince, Türkiye'nin AB mevzuatına uyumu çerçevesinde gerçekleştirilmesi gereken ve ülkemiz açısından büyük önem taşıyan konulardan biri, tarafların uyumlaştırılmış alan dışında kalan düzenlemelerinin karşılıklı bildirimini sağlayacak mekanizmadır.
Avrupa Birliği'nde karşılıklı bildirim konusunu düzenleyen 28 Mart 1983 tarih ve 83/189/EEC sayılı Direktif, üye ülkelerce hazırlanan ve düzenlenmiş ortak alan kapsamı dışında bulunan standart ve teknik düzenlemelerin, henüz tasarı aşamasında Komisyona bildirilmesini öngörmektedir. Komisyon, bu bildirimi diğer üye ülkelere ve bu ülkelerden gelecek tepki ve önerileri de tasarının sahibi üye ülkeye bildirecektir. Sözkonusu üye ülke ise, teknik düzenlemenin daha sonraki hazırlıklarında diğer ülkelerden gelecek yorumları mümkün olduğunca dikkate almakla yükümlüdür. Bildirimden sonraki üç ay (standstill period) içinde hiçbir tepki ya da öneri gelmediği takdirde söz konusu üye ülke tasarı düzenlemeyi yürürlüğe koyabilecektir. Ancak, üç ay içinde Komisyon ve diğer üye ülkeler aşağıda belirtildiği gibi üç şekilde tepki ve önerilerini belirtebilmektedirler:
*Olabildiğince gözönüne alınması istenen yorumlar,
*Teknik düzenleme tasarısında değişiklik yapılması istenen ayrıntılı yorumlar, (bu durumda teknik düzenleme taslağının yürürlüğe girebilmesi için altı aylık bir bekleme süresi gündeme gelmektedir.)
*Komisyon bu konuda uyumlaştırılmış bir düzenleme hazırlığı içinde olduğunu bildirebilir. (Bu durumda da, ilk bildirimden başlayan bir yıllık bir bekleme süresi sözkonusudur.) 

Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun - 6111 (14.02.2011 t. 27846 s. R.G.)

25 Şubat 2011 Cuma

Genelge No: 2011/11 ile Genelge No: 2010/43 (yürürlükten kalkan) in karşılaştırılması*CSG*

GERİ GELEN EŞYADA VERGİLENDİRME (GÜMRÜK, KDV, ÖTV, DAHİLDE İŞLEME) *CSG*

Gümrük Yönetmeliği’nin 446. maddesine göre ihraç edilen eşya; 
a) Gönderildiği ülkede yürürlükte olan mevzuat nedeniyle serbest dolaşıma girememesi veya kullanıma arz edilmemesi, 
b) Kusurlu olması veya sözleşme hükümlerine uygun olmaması nedenleriyle alıcısı tarafından kabul edilmemesi,
c) İhracatçının elinde olmayan sebeplerle amaçlanan kullanıma girememesi nedenleriyle geri gelebilir. 
İhracatçının elinde olmayan sebepler Yönetmeliğin bahse konu maddesinde aşağıdaki şekilde ele alınmıştır. 
1- Gönderilen kişiye teslim edilmeden önce, eşyanın tabiatından ileri gelen veya nakliye sırasında meydana gelen hasarlar yüzünden Türkiye Gümrük Bölgesi’ne geri gönderilmesi, 
2- Tüketilmek veya satılmak amacıyla yurt dışındaki sergi ve fuarlara gönderilen ancak, tüketilmeden veya satılmadan eşyanın geri gelmesi,
3- Alıcının fiziksel bir engeli veya yasal bir engel nedeniyle eşyanın alıcısına teslim edilememesi,
4- Tabiî afetler, tehlikeli ve salgın hastalıklar, büyük yangınlar, radyasyon ve hava kirliliği gibi önemli nitelikteki kimyasal ve teknolojik olaylar ile büyük nüfus hareketleri gibi kriz halleri veya siyasi ya da sosyal durumlarda meydana gelen ani ve beklenmeyen değişiklikler yüzünden eşyanın alıcısına teslim edilememesi veya ihracına ilişkin sözleşmede belirtilen tarihten sonra teslim edilmesi,

5- Türkiye Gümrük Bölgesi dışındaki ülkelere gönderilen sebze ve meyvelerin piyasa kuralları gereği gönderildiği ülkede satılamaması. 
İhraç edilen eşyaların bu gibi haller nedeniyle geri gelmesi halinde durumun, Türkiye Gümrük Bölgesi dışındaki alıcıdan veya Türkiye Gümrük Bölgesi dışındaki yetkili kurumlardan alınacak belgelerle gümrük idaresine ispatı gerekir.

1- Geri Gelen Eşyanın İthalat Vergileri Karşısındaki Durumu

4458 Sayılı Gümrük Kanunu'nun 168. maddesinde serbest dolaşımda bulunan eşyanın, Türkiye Gümrük Bölgesi’nden veya Türkiye’nin anlaşmalarla dâhil olduğu gümrük birliği gümrük bölgelerinin diğer bir noktasından ihraç edildikten sonra üç yıl içinde yeniden serbest dolaşıma girmesi halinde, beyan sahibinin talebi üzerine ithalat vergilerinden muaf tutulacağı belirtilmektedir. 
İthalat vergilerinden muafiyet; 
a) Aynen ihraç edildiği durumda olması hali hariç, hariçte işleme rejimi çerçevesinde Türkiye Gümrük Bölgesi’nden ihraç edilen eşyaya, 
b) İhracı, bir dış ticaret önlemine konu olan eşyaya, 
Tanınmamaktadır. 
Kanun’un 169. maddesine göre de, ithalat vergilerinden muafiyet, geri gelen eşyanın ihracı sırasındaki ayniyeti değişmeden yeniden ithali halinde tanınır. 4458 Sayılı Gümrük Kanununun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Bakanlar Kurulu Kararının (Sayı:2009/15481) 113. maddesine göre ise, aşağıdaki durumlardan birine uygun olarak geri gelen eşya ayniyeti değişmeden yeniden ithal edilen eşya olarak kabul edilerek ithalat vergilerinden muaf tutulacaktır. 
a) Türkiye Gümrük Bölgesi’nden veya Türkiye’nin anlaşmalarla dâhil olduğu gümrük birliği gümrük bölgelerinin diğer bir noktasından ihraç edildikten sonra sadece görünümü ile ilgili bakımın sürdürülmesi için gerekli işleme tabi tutulmuş eşya ithalat vergilerinden muaftır. 
b) Türkiye Gümrük Bölgesi’nden veya Türkiye’nin anlaşmalarla dâhil olduğu gümrük birliği gümrük bölgelerinin diğer bir noktasından ihraç edildikten sonra, sadece görünüşü ile ilgili bakımın sürdürülmesi için gerekli işleme tabi tutulduğu halde, amaçlanan kullanıma uygun olmadığı ya da kusurlu olduğu saptanmakla birlikte, bu tür bir bakım veya kontrol sadece eşyayı iyi durumda tutmak veya tamir etmek için yapılmışsa veya amaçlanan kullanım için uygun olmadığı ancak bu tür bir bakım veya kontrol işleminden sonra ortaya çıkmışsa, eşya için gümrük vergileri aranmaz. Şu kadar ki, bakım veya kontrol işlemine tabi tutulması sonucunda eşyanın bünyesi ve niteliğinin değiştiği durumlarda vergi yükümlülüğü doğacak olup ithalat vergileri tahsil olunacaktır. 
Ancak, Türkiye Gümrük Bölgesi dışında mücbir sebeplerle eşyayı iyi durumda tutmak için tamir veya bakım işlemine tabi tutmak zorunluluğunun doğduğu durumlarda, gümrük idarelerine yeterli bilgi ve belgeler ibraz edilmek suretiyle bu durumun tevsiki halinde ithalat vergileri aranmaz. Bu durumda, geri gelen eşyanın kıymeti, Türkiye Gümrük Bölgesi’nden veya Türkiye’nin anlaşmalarla dâhil olduğu gümrük birliği gümrük bölgelerinin diğer bir noktasından ihraç edildiği tarihteki kıymetinden daha yüksek olmamalıdır.

2- Geri Gelen Eşyanın KDV ve ÖTV Karşısındaki Durumu

4458 Sayılı Gümrük Kanunu'na bağlı Gümrük Yönetmeliği’nin 451. maddesinde ihraç edildikten sonra geri gelen eşyanın gümrük vergilerinden muaf olarak serbest dolaşıma girebilmesi için ihracat nedeniyle yararlanılan hak ve menfaat varsa bunların iade edildiğini gösteren belgenin beyannameye eklenmesi gerektiği, ihracat nedeniyle katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi iadesinden veya istisnasından yararlanan eşyanın katma değer vergisinin ve özel tüketim vergisinin tahsil edileceği belirtilmektedir.
Aynı şekilde, 
- 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 16/1-b maddesinin parantez içi hükmünde de, ihracat istisnasından yararlanarak ihraç olunan ancak, daha sonra geri gelen eşyanın ithalat istisnasından faydalanabilmesi için, bu eşyayla ilgili olarak ihracat istisnasından faydalanılan miktarın gümrük idarelerine ödenmesinin veya bu miktar kadar teminat gösterilmesinin şart olduğu, 
- 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 7/6. maddesinin parantez içi hükmünde de geri gelen eşyanın ithalat istisnasından faydalanabilmesi için, bu eşya ile ilgili olarak ihracat istisnasından veya tecil-terkin uygulamasından faydalanılan miktarın gümrük idaresine ödenmesinin veya bu miktar kadar teminat gösterilmesinin şart olduğu, 
Hükmedilmektedir. 
Bu hükümler çerçevesinde, Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 26.06.2004 tarihli 2004/17 sayılı Genelgesinde de belirtildiği gibi, gümrük idareleri ihracatçı firmanın ve imalatçının vergi daireleri ile yazışma yaparak yararlanılan KDV ve ÖTV istisnasının miktarını belirleme yoluna gitmektedir.


3- İhracat Nedeniyle Yararlanılan KDV İstisnası

Normal Bir İhracatta
3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 11 ile 32. maddesi hükümlerine göre, ihraç edilen mallar için yüklenilen katma değer vergileri indirim konusu yapılmakta, indirilemeyen kısım mükellefe iade edilmektedir. 
İhraç edilen eşya hazır/nihai mal olarak yurtiçindeki bir başka firmadan temin edilmişse mal için yüklenilen KDV yurtiçindeki tedarikçi firmanın faturasında hesapladığı miktardır ve bu miktarın indirim konusu yapılamayan kısmı mükellefe iade edilmektedir. 
İhracatçı firma, imalatçı-ihracatçı ise yüklenilen KDV, malın üretimi dolayısıyla yapılan gider kalemleri için ödenen KDV toplamıdır ve bunun indirilemeyen kısmı mükellefe iade edilmektedir. 
Yapılan yazışma sonucunda vergi daireleri iade edilen miktarı bildirmekte ve gümrük idareleri de bu miktarı tahsil ederek geri gelen eşyanın yurda girişine izin vermektedir. Öte taraftan, mükellef geri gelen mallarla ilgili olarak yüklendiği vergiyi tamamen indirim konusu yapmışsa, bu mallarla ilgili olarak ihracat istisnasından dolayı alınan bir iadeden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlarda gümrük idareleri de herhangi bir KDV tahsilatı yapmadan eşyanın girişine izin verecektir. 
İhraç Kayıtlı Satışlarda
İhraç kayıtlı satışlarda ise, 3065 sayılı Kanunun 11/1-c maddesi gereğince vergi, ihracatçı tarafından imalatçıya ödenmeyip, tecil ve terkin edildiğinden, geri gelen eşyanın ihracat istisnasından faydalandığı miktar, imalatçı satış bedeline göre hesaplanan (imalatçı satış faturasında hesaplanan) fakat ihracatçı tarafından ödenmeyen tutardır. 
Konuyla ilgili ayrıntılı açıklama 23 ve 46 Seri No.lu KDV Genel Tebliğlerinde bulunmaktadır.

4- İhraç Kaydıyla Alınarak İhraç Edilen Eşyanın Geri Gelmesi Halinde Tecil Faizi ve Gecikme Zammı

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11/1-c maddesi uyarınca, ihraç edilmek şartıyla alınan malların ihracının gerçekleşmediği durumlarda tecil olunan vergi tahakkuk ettirildiği tarihten itibaren 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51. maddesine göre belirlenen gecikme zammıyla birlikte tahsil olunmaktadır. Ancak, ihraç edilmek şartıyla teslim edilen malların 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda belirtilen mücbir sebepler nedeniyle ihraç edilmemesi halinde, tecil edilen vergi tecil edildiği tarihten itibaren 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48. maddesine göre ilgili dönemler için geçerli tecil faizi ile birlikte tahsil edilmektedir.
Diğer yandan ihraç kaydıyla alınarak ihraç edildikten sonra geri gelen eşyanın Türkiye Gümrük Bölgesine girişinde yararlanılan KDV istisnasının gümrükte tahsil edildiği, ihraç kayıtlı satışlarda yararlanılan KDV istisnasının 23 ve 46 Seri No.lu KDV Genel Tebliğlerine göre imalatçı tarafından ihracatçıya düzenlenen faturada hesaplandığı halde tahsil edilmeyen katma değer vergisi olduğu bahsedilmiştir. Bu noktada, ihraç edilen eşyanın geri gelmesi halinde 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11/1-c maddesinde de belirtildiği gibi gecikme zammı ve tecil faizinin alınıp alınmayacağı açıklığa kavuşturulması gereken bir konudur. 
Bu konuya ilişkin olarak Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü’nün Gümrükler Genel Müdürlüğü’ne yönelik 10449 sayılı 15.03.2004 tarihli yazısında, 
Kanunun 11/1-c maddesi uyarınca fatura üzerinde hesaplandığı halde ihracatçı tarafından ödenmeyen katma değer vergisi tutarının ilgili gümrük idaresine ödendiğinin ihraç kaydıyla mal teslim eden tarafından tevsiki şartıyla, döviz alım belgesi ve gecikme zammı aranmaksızın anılan madde kapsamında terkin veya iade işlemlerinin yerine getirilebileceği, 
Kanun’un 11/1-c maddesi kapsamında teslim alınan ve ihracatı gerçekleştirilen malların 4458 Sayılı Gümrük Kanunu'nun 168. maddesinde belirtilen şekilde geri gelmesi halinde, Kanun’un 11/1-c maddesine göre ihracatçı tarafından ödenmeyen ancak, imalatçı tarafından hesaplanarak tecil edilen KDV’nin imalatçının bağlı olduğu vergi dairesine ödenmesi halinde tecil edilen KDV’ye tecil faizi uygulanmasına gerek bulunmadığı, tecil edilen KDV’nin imalatçı tarafından ödenmemesi halinde ihracatçı tarafından ilgili gümrük idaresine ödenmesi gerektiği, 
Belirtilmektedir. 
Görüldüğü gibi ihraç kaydıyla alınarak ihraç edildikten sonra geri gelen eşyanın Türkiye Gümrük Bölgesine girişinde yararlanılan KDV istisnasının gümrükte tahsil edilmesi esnasında gecikme zammı ve tecil faizi uygulanmamaktadır.

5- Geri Gelen Eşyada Vergi Dairesi Yazısı Şart Değildir

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 16/1-b maddesinin parantez içi hükmü gereğince gümrük müdürlüklerine ödenecek olan ihracat istisnası tutarı vergi daireleri ile yazışma yapılarak öğrenilmektedir. 
Ancak bu sürecin uzun sürmesi geri gelen eşyalar için ödenen muhtelif giderlerin (ardiye, demuraj gibi) artmasına neden olmaktadır. Bu durum, yakınmalara neden olunca Gümrükler Genel Müdürlüğü 14.07.2008 tarihli 17488 sayılı Tasarruflu Yazısı ile uygulamaya yön vermiştir.

Mezkûr yazıya göre, genel oranda KDV’ye tabi olan ve ihraç edildikten sonra geri gelen eşyanın KDV’si gümrükte ödenmek istenirse vergi dairesi yazısına gerek bulunmamaktadır.

6- Geri Gelen Eşyanın Giriş Beyannamesi İmalatçı Adına Düzenlenebilir

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11/1-c maddesi çerçevesinde alınıp ihraç edildikten sonra geri gelen eşyanın, ihracatçı adına geri geldiği durumlarda bir sorun yaşanmamaktadır. 23 ve 46 Seri No.lu KDV Genel Tebliğleri çerçevesinde imalatçı faturasında hesaplanan fakat tahsil edilmeyen miktar gümrük idarelerince tahsil edilerek eşyanın Türkiye Gümrük Bölgesine girişine izin verilmektedir. Bu sayede, eşyanın imalatçıdan ihracatçıya teslimi aşaması vergilendirilmiş olmaktadır. Tebliğlerin amacı da, ihraç kayıtlı alınmış olması nedeniyle KDV zincirinin dışına çıkmış olan malın tekrar bu zincirin içine dâhil olmasını sağlamaktır. 
Ancak, ihraç kayıtlı alınarak gönderildikten sonra imalatçı adına geri gelen eşyaların Türkiye Gümrük Bölgesine girişinde beyannamenin kimin adına açılacağı konusunda gümrük idarelerinde sorun yaşanmıştır. Yaşanan bu sorun üzerine, Gümrükler Genel Müdürlüğü 29.09.2004 tarihli, 2004/24 sayılı Genelgesiyle uygulamaya yön vermiştir. Genelgede, 4458 Sayılı Gümrük Kanunu'nun 168. maddesindeki geri gelen eşyada muafiyetin “eşyaya” tanınmış olduğu, bu kapsamdaki eşyanın; beyan sahibinin talebi üzerine ve ihracat nedeniyle faydalanılan hakların iadesi koşuluyla ithalat vergilerinden muaf tutulması gerektiği belirtilmiştir. 
Genelge yorumlandığında, imalatçı adına geri gelen eşyalarda, muafiyetin eşyaya tanındığı, bu nedenle imalatçı adına da giriş beyannamesi açılabileceği anlaşılmaktadır. Bu durumda, KDV ödenip ödenmeyeceğindeki belirsizlik cevaplanması gereken bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. 
Yukarıda, 23 ve 46 Seri No.lu KDV Genel Tebliğleri çerçevesinde ihracatçı adına beyannamenin düzenlendiği durumlarda imalatçı faturasında hesaplanan fakat tahsil edilmeyen miktarın gümrük idarelerince tahsil edilerek eşyanın Türkiye Gümrük Bölgesine girişine izin verildiği, bu sayede, eşyanın imalatçıdan ihracatçıya teslimi aşamasının vergilendirilmiş olduğu, tebliğlerin amacının da, ihraç kayıtlı alınmış olması nedeniyle KDV zincirinin dışına çıkmış olan malın tekrar bu zincirin içine dâhil etmek olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte, imalatçının adına malın geri geldiği ve beyannamenin imalatçı adına tescil edildiği durumlarda, imalatçıdan ihracatçıya ihraç kaydıyla teslim edilen mal tekrar imalatçıya geri teslim edilmiş gibi olacaktır. Dolayısıyla, KDV zincirinin dışında kalmış bir mal teslimi söz konusu olmayacaktır. Zira, mal tekrar imalatçının mülkiyetine girecektir. Bu durumda, üzerinden KDV hesaplanması gereken herhangi bir teslimin, diğer bir anlatımla yararlanılan ve gümrük idaresine ödenmesi gereken bir KDV istisnasının varlığından söz edilemeyecektir.

Diğer bir görüş şöyle açıklanabilir: Gümrük idaresinin tecil-terkin sistemine dâhil eşyayı imalatçıya teslim etmesi durumunda, önceden akit ve zilyetliğin devri ile menkul malın mülkiyetinin ihracatçıya geçtiği göz önüne alındığında, ihracatçının imalatçıya aynı bedel üzerinden fatura düzenleyerek KDV ödemesi halinde; hem iade mekanizması son zincire kadar –gümrük idaresinin söz konusu vergiyi tahsil etmesi paralelinde- çalışmış, hem de Borçlar ve Eşya Hukuku hükümlerine uygun hareket edilmiş olacaktır. 
Konuyla ilgili olarak, Danıştay 7. Dairesinin K:1918, E:798 sayılı 01.05.1995 tarihli Kararı aşağıdaki şekildedir. 
“Uyuşmazlık konusu olayda ise ihracatçı firmaya yurt dışından geri gönderilen malların, ihracatçı firma tarafından vergisiz olarak imalatçı firmaya intikal ettirilmesi üzerine, 16. maddede ithalat istisnası için öngörülen şartlara uymadığından bahisle imalatçı yükümlü şirket adına düzenlenen ödeme emrinin vergi mahkemesince onandığı dosyanın incelenmesinden anlaşılmaktadır. 
Oysa, yukarıda da belirtildiği gibi, 16. madde hükmü doğrudan doğruya ihracatçı firmaya hitap eden bir hüküm olup, ihracatçıya geri gelen malın ithalat istisnasından yararlanması için gerekli koşulları düzenlemektedir. Yukarıda sözü edilen kanun maddeleri ile 23 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin (E) bölümü son fıkrası hükümleri karşısında, yurt dışından iade edilen ve ihracatçı firma tarafından intikal ettirilen eşyaya ait olan ve ihracat istisnası nedeniyle tecil edilen katma değer vergisinin terkin edilmesi zorunludur.” 
İhracatçı adına geri gelen ve imalatçıya intikal ettirilen mallar için Danıştay Kararında geçen “tecil edilen verginin terkin edilmesi zorunludur” ifadesi yorumlandığında, doğrudan imalatçı adına malların geri geldiği durumlarda da gümrük idaresi tarafından tahsil edilmesi gereken bir KDV istisnasının olmadığı sonucuna ulaşılacaktır.

7- Geri Gelen Eşyada ÖTV

4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 7/6. maddesinin parantez içi hükmüne göre geri gelen eşyanın ithalat istisnasından faydalanabilmesi için, bu eşya ile ilgili olarak ihracat istisnasından veya tecil-terkin uygulamasından faydalanılan miktarın gümrük idaresine ödenmesinin veya bu miktar kadar teminat gösterilmesinin şart olduğu belirtilmiştir. Bu hükme ilişkin ayrıntılı düzenleme 1 Seri No.lu ÖTV Genel Tebliği’nin “5.1.3 İhraç Edilen Malların Geri Gelmesi” kısmında yer almaktadır.

Tebliğde yer alan hükümlere göre; ÖTV mükelleflerince ihracat istisnası uygulanarak ihraç edilen malların, Gümrük Kanunu hükümlerine göre geri gelmesi halinde ithalatta ÖTV uygulanmayacaktır. 
Ancak, ihracatçıların ÖTV iadesinden yararlandığı ihracat işlemine konu malların veya ÖTV ödemeksizin ihraç kaydıyla satın alarak ihraç ettiği malların geri gelmesi halinde, gümrük idaresince geri gelen mallar için ithalatın yapıldığı tarih itibariyle ÖTV uygulanacaktır. Bu nedenle geri gelen mallar için gümrük idaresi, ihracatçının ÖTV iadesinden veya tecil-terkin uygulamasından yararlanıp yararlanmadığını ihracatçının bağlı olduğu vergi dairesinden tespit edecek ve buna göre işlem yapacaktır. 
İhraç kaydıyla yapılan teslimlere ilişkin olarak, ihraç kaydıyla teslimde bulunan mükellefin tecil edilen vergisi henüz terkin edilmemişse, ihracatçının ÖTV’yi gümrük idaresine ödediğinin tevsiki üzerine, vergi dairesince tecil edilen vergi gecikme zammı uygulanmaksızın terkin edilecektir. 
Öte yandan, (I) sayılı listedeki malların ithali ile (II) sayılı listedeki mallardan kayıt ve tescile tabi olanların motorlu araç ticareti yapanlar tarafından satılmak üzere ithali verginin konusuna girmediğinden, bu kapsamdaki malların ihracından sonra geri gelmesi halinde ÖTV uygulanmayacağı tabiidir. 
8- Dâhilde İşleme Rejimi Kapsamında İhraç Edilen Eşyanın Geri Gelmesi Halinde İthalat Vergileri Karşısındaki Durumu 
2006/12 sayılı Dâhilde İşleme Rejimi Tebliği’nin 42. maddesine göre, 
(1) Dâhilde işleme izin belgesi/dâhilde işleme izni kapsamında ihraç edilen işlem görmüş ürünün, herhangi bir sebeple belge/izin süresi içerisinde geri getirilmesi halinde, ihracat rejimi ve gümrük mevzuatı çerçevesinde ve süresi geçerli belge/izin kapsamında ihracat nedeniyle varsa yararlanılan hak ve menfaatin teminatının alındığının tevsiki kaydıyla, ilgili gümrük idaresince bu ürünün ithalatına ve ihracatına müsaade edilir. Bu durum, ihracat taahhüdünün kapatılması sırasında değerlendirilmek üzere ilgili ihracatçı birlikleri genel sekreterliğine/gümrük idaresine bildirilir. 
(2) Dâhilde işleme izin belgesi/dâhilde işleme izni kapsamında ihraç edilen ancak, belge/izin süresi sona erdikten veya ihracat taahhüdü kapatıldıktan sonra herhangi bir sebeple geri getirilen ve belge/izin sahibi firma tarafından yeniden ihraç edilecek işlem görmüş ürünün, yeni bir belge/izin kapsamında ayniyet tespiti ve ihracat nedeniyle varsa yararlanılan hak ve menfaatin teminatının alındığının tevsiki kaydıyla, ilgili gümrük idaresince ithalatına müsaade edilir.

(3) İhracat taahhüdü kapatılmış dâhilde işleme izin belgesi/dâhilde işleme izni kapsamında ihraç edilen işlem görmüş ürünün, herhangi bir sebeple geri getirilmesi ve belge/izin sahibi firma tarafından yeniden ihracatının yapılmak istenmemesi halinde, bu durum taahhüt kapatma işleminin yeniden tekemmül ettirilmesini teminen ilgili ihracatçı birlikleri genel sekreterliğine/gümrük idaresine bildirilir. Yapılan değerlendirme sonucunda, varsa bu ürünün elde edilmesinde kullanılan eşyanın ithalatında alınmayan verginin geri alındığının ve ihracat nedeniyle yararlanılan hak ve menfaatlerin iade edildiğinin tevsiki kaydıyla, gümrük idaresince işlem görmüş ürünün ithalatına müsaade edilir. 
İlk iki durumda, belge/izin süresinin devam etmesi veya işlem görmüş ürünün yeniden ihraç edilecek olması nedeniyle 3 no.lu ihtimal çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa; dâhilde işleme rejimi kapsamında üçüncü ülkelere[1] ihraç edilen işlem görmüş ürünün herhangi bir sebeple geri gelmesi halinde gümrük idarelerince işlem görmüş ürünün bünyesi içerisinde yer alan serbest dolaşımda olmayan eşyanın vergilendirilmesi yoluna gidileceği, buradaki amacın da, üzerinden vergi alınmamış bir malın Türkiye Gümrük Bölgesi’nde serbest dolaşıma girişinin engellenmesi olduğu ifade edilebilir. Buna göre, işlem görmüş ürünün bünyesinde yer alan serbest dolaşımda olmayan eşyanın kıymeti üzerinden hesaplanan ithalat vergileri ile KDV’nin tahsili cihetine gidilmektedir. Ayrıca, ihracat nedeniyle KDV iadesi alınmış ise bunun da tahsil edilmesi gerekmektedir. 
Bununla birlikte, A.TR dolaşım belgesi eşliğinde Avrupa Topluluğu’na üye ülkelere veya menşe ispat belgeleri eşliğinde Avrupa Topluluğuna üye ülkelere, Pan-Avrupa Menşe Kümülâsyonuna taraf ülkelere, Pan-Avrupa-Akdeniz Menşe Kümülâsyonuna taraf ülkelere veya Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmış bir ülkeye ihraç edilmiş ve bu nedenle de telafi edici vergisi tahsil edilmiş işlem görmüş ürünlerin Türkiye Gümrük Bölgesi’ne geri geldiği durumlarda sadece KDV ve ÖTV tahsilatı yapılacaktır. 
Tüm bunlara karşın, Gümrükler Genel Müdürlüğü 04.12.2009 tarihli 2009/116 sayılı Genelgesinde; dâhilde işleme rejimi kapsamında ihraç edilen eşyanın geri getirilmesi halinde, belge taahhüt hesabının kapatılıp kapatılmadığına bakılmaksızın, söz konusu eşyanın bünyesinde yer alan ithal eşyasına ilişkin vergilerin, 4458 Sayılı Gümrük Kanunu'nun 170. maddesi uyarınca eşyanın yeniden ihraç tarihindeki vergi oranı ve vergilendirme unsurları ile dâhilde işleme rejimine tabi tutulduğu ilk beyannamede kayıtlı olan GTİP ve kıymeti dikkate alınarak tahsil edilmesinin gerektiği ifade edilmektedir. 
Gümrükler Genel Müdürlüğü bu uygulamanın gerekçesi olarak, 2005/8391 sayılı Dâhilde İşleme Rejimi Kararı’nda, dâhilde işleme rejimi kapsamında ihraç edildikten sonra geri gelen eşyaya ve bu kapsamda geri gelen eşyanın ülke içinde bırakılması ve ihracat taahhüdü kapatılırken geri gelen ve yeniden ihraç edilmeyecek eşyaya ilişkin gümrük beyannamesi yerine ilgili dâhilde İşleme İzin Belgesi kapsamında yapılan fazladan ihracatın ya da ilgili dâhilde İşleme İzin Belgesinin ihracat taahhüdüne sayılma koşullarına sahip başka bir gümrük beyannamesinin kullanılabilmesine ilişkin hükümlere yer verilmemesini göstermiştir. Ancak, kanaatimize göre 2006/12 sayılı Dâhilde İşleme Rejimi Tebliği’nin 42. maddesi bu konuda yeterli düzenlemeleri içermektedir. 
9- Dâhilde İşleme Rejimi Kapsamında İhraç Kaydıyla Yurtiçinden Temin Edilen Girdiden Elde Edilmiş ve İhraç Edildikten Sonra Geri Gelen İşlem Görmüş Ürünün KDV Karşısındaki Durumu 
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun Geçici 17. maddesiyle birlikte 31.12.2010 tarihine kadar dâhilde işleme ve geçici kabul rejimi kapsamında ihraç edilecek malların üretiminde kullanılacak maddeler tecil-terkin müessesesi işletilerek ihraç kaydıyla yurtiçinden temin edilebilmektedir. 
Bu konuda düzenleme yapma yetkisinin Kanun’un Geçici 17. maddesiyle Bakanlar Kuruluna verilmiş olmasına istinaden çıkarılan 16.04.2001 tarih ve 2001/2325 sayılı Kararname ile dâhilde işleme veya geçici kabul izin belgesi kapsamında ihraç edilecek ürünlerin imalinde kullanılacak maddelerin dâhilde işleme ve geçici kabul izin belgesine sahip mükelleflere tesliminde 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11/1-c maddesinde düzenlenen tecil-terkin sistemine göre işlem yapılması kararlaştırılmıştır. Maliye Bakanlığınca yayımlanan 83, 95 ve 98 Seri No.lu KDV Genel Tebliğleri de uygulamaya yön vermektedir. 
Yurtiçinden ihraç kaydıyla alınan malların da bileşime dâhil olduğu işlenmiş ürünler ihraç edildikten sonra Türkiye Gümrük Bölgesi’ne geri gelmesi halinde (ihracat taahhüdü kapatılmış dâhilde işleme izin belgesi/dâhilde işleme izni kapsamında ihraç edilen işlem görmüş ürünün, herhangi bir sebeple geri getirilmesi ve belge/izin sahibi firma tarafından yeniden ihracatının yapılmak istenmemesi halinde) 23 ve 46 Seri No.lu KDV Genel Tebliğleri çerçevesinde tecil-terkin sistemi çerçevesinde mal teslimi yapan firmanın vergi dairesinin tespit edilmesi ve faturada hesaplanan fakat tahsil edilmemiş olan KDV’nin 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 16/1-b maddesinin parantez içi hükmü uyarınca gümrük müdürlüklerince tahsil edilmesi gerekmektedir. 
Belge/izin sahibi firmanın yurtiçinden tecil-terkin sistemi kapsamında KDV ödemeden girdi teslim aldığı, bu girdinin bileşime dâhil olduğu işlem görmüş ürünlerin de tecil-terkin sistemi kapsamında ihraç kaydıyla teslim edildiği ve bilahare bu eşyanın geri geldiği durumlar olabilecektir. Bu gibi durumlarda da belge/izin sahibi firmaya yurtiçinde yapılan teslimin ve belge/izin sahibi firmanın yaptığı teslimin (yani her iki aşamanın) KDV’sinin tahsil edilmesi gerektiği açıktır
Sezai KAYA- Gümrük Kontrolörü‏

24 Şubat 2011 Perşembe

Serbest Bölgelerde Tüketim*CSG*

T.C.
BAŞBAKANLIK
Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü

Sayı   : B.02.1.GÜM.0.06.12.00-804.03.v06          
Konu  : Serbest Bölgelerde Tüketim




14.02.2011 / 3880
GÜMRÜK VE MUHAFAZA BAŞMÜDÜRLÜĞÜNE


Müsteşarlığımıza intikal eden olaylarla ilgili olarak, Maliye Bakanlığı ile yapılan muhtelif yazışmalar sonucunda, ithalat vergilerine tabi eşyanın (özellikle akaryakıt cinsi) serbest bölgelerde tüketilmesinin, vergisel yükümlülüklerin yerine getirilmesi ile mümkün olabileceği anlaşılmıştır.
Bu hususta, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığından alınan ve bir örneği ilişikte gönderilen 9/08/2010 tarihli 73071 sayılı yazıda,  serbest bölgede bulunan ve serbest dolaşımda olmayan (ithalat vergilerine tabi) eşyanın herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmaksızın ve serbest dolaşıma sokulmaksızın, gümrük mevzuatında öngörülen haller dışında kullanılmamak yada tüketilmemek kaydıyla bu bölgelere konulması gerektiğinden bu kapsamda bu bölgelerde kullanılan yada tüketilen serbest dolaşımda bulunmayan eşyanın KDV Kanununun 16/1-c maddesi uyarınca KDV'den istisna tutulmasının mümkün olmadığı; serbest dolaşımda bulunan bir eşyanın ise bir serbest bölgeye konulması nedeniyle normal olarak eşyanın ihracına bağlı olanaklardan yararlanması kaydıyla serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mal olarak değerlendirilebileceği ve serbest dolaşımda bulunan eşyanın serbest bölgedeki bir alıcıya tesliminde KDV Kanununun 11/1-a ve 12 nci maddeleri uyarınca KDV istisnası uygulanabileceği ve söz konusu ihracat teslimlerinin SBİF ile tevsik edilebileceği belirtilmektedir.
Bilgi ve buna göre gereğini rica ederim.

Remzi AKÇİN
Genel Müdür


DAĞITIM:
Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlükleri




T.C
MALİYE BAKANLIĞI
Gelir idaresi Başkanlığı
SAYI   :B.07.01.GİB.0.01.53-130[531 1-2654]
KONU            :


19.08.2010 / 73071
 (Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü)


İLGİ:  a) 20.08.2009 tarih ve 18159 sayılı yazınız,
b) 13.10.2009 tarih ve 96663 sayılı yazımız,
c) 15.01.2010 tarih ve 1022 sayılı yazınız,
d) 29.01.2010 tarih ve 2169 sayılı yazınız,
e) 05.03.2010 tarih ve 4950 sayılı yazınız,
f) 07.06.2010 tarih ve 12679 sayılı yazınız.

İlgi (a) da kayıtlı yazınızda, yurtiçinden serbest bölgeye gönderilen eşyanın KDV den istisna tutulması dikkate alındığında, serbest dolaşımda olmayan eşyanın da bu şekilde değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek, serbest bölgeye transit olarak getirilen serbest dolaşımda bulunmayan eşyanın da bu bölgede kullanılması veya tüketilmesinin KDV den istisna tutulup tutulmayacağı hususunda Başkanlığımızdan görüş talep edilmiştir.
İlgi (b) de kayıtlı yazımızla, KDV Kanununun 16/1-c maddesinde yer alan ithalata ilişkin istisnanın, transit ve gümrük antrepo rejimleri ile geçici depolama ve serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mallara tanınmış bir istisna olduğu dolayısıyla, serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mal olma niteliğinin ortadan kalkması halinde bu istisnanın uygulanmasının mümkün olmadığı Müsteşarlığınıza bildirilmiştir.
Konu hakkında 7/12/2009 tarihinde Müsteşarlığınızda Başkanlığımız ve Dış Ticaret Müsteşarlığı yetkililerinin katılımıyla düzenlenen toplantıda “serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mal olma” kavramı konusunda bir değerlendirme yapılarak Müsteşarlığınız ve Dış Ticaret Müsteşarlığının bu konudaki görüş ve değerlendirmelerini Başkanlığımıza bildirmesi halinde konunun bir kez daha değerlendirilebileceği ifade edilmişti.
Bunun üzeri ne, ilgi (c) de kayıtlı yazımızda, Dış Ticaret Müsteşarlığının Müsteşarlığınıza muhatap 5/1/2010 tarih ve 251 sayılı yazısında yer alan;
- Serbest bölgelerde “üretim” yapılabilmesi için hammaddelerin girdi olarak “kullanılması” suretiyle “tüketimi”, akaryakıt, yağ vb. bazı maddelerin ise mamul ürün içerisinde tefrik edilemeyecek derecede enerji vb. girdisi olarak “kullanılarak” “tüketilmesi”nin söz konusu olduğu,
- Serbest bölgelerde “üretim” yapılabilmesi için Gümrük Kanununun 158 inci maddesine aykırı biçimde “kullanım” ve “tüketim”in olmazsa olmaz bir şart olduğu.
- Gümrük Kanununun geçici 7 nci maddesi ile bu ve buna benzer hususlarda ortaya çıkan çelişkilerde AB ile tam üyelik tarihine kadar 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu hükümlerinin geçerli olacağının ifade edildiği, böylece serbest bölgelerde her türlü mal kullanımı ve tüketimi yapılabilmesinin yanı sıra 152 ve 158 inci maddeden dolayı oluşan gümrük vb. mükellefiyetlerin bölgede faaliyette bulunan işletmelerin ihtiyaçlarıyla sınırlı olarak uygulanmayacağının da hüküm altına alındığı,
- Bu çerçevede. Serbest Bölge İşlem Formu eşliğinde serbest bölgelere giren malların “serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mal” olarak değerlendirildiği
yönündeki görüş çerçevesinde KDV Kanununun 16/1-c maddesinde yer alan “serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mal” tanımının gümrük mevzuatında da yer almadığı belirtilerek üçüncü ülkelerden serbest bölgelere gelen ve burada tüketilen veya kullanılan serbest dolaşımda bulunmayan eşya ile yurtiçinden yapılan teslimlerin paralel olarak değerlendirilmesi gerektiğinin mütalaa edildiği Başkanlığımıza bildirilmiştir.
Katma Değer Vergisi Kanununun;
-11/1-a maddesinde ihracat teslimleri ve bu teslimlere ilişkin hizmetlerin katma değer vergisinden istisna olduğu,
-12 inci maddesinin 1 inci bendinde, bir teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için,
a) Teslimin yurt dışındaki bir müşteriye veya bir serbest bölgedeki alıcıya ya da yetkili gümrük antreposu işleticisine yapılması veya malların yetkili gümrük antreposu işleticisine tevdi edilmesi,
b) Teslim konusu malın Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesinden çıkarak bir dış ülkeye veya bir serbest bölgeye vasıl olması ya da yetkili gümrük antreposuna konulması gerektiği,
- 16/1 -c maddesinde, Gümrük Kanunundaki transit ve gümrük antrepo rejimleri ile geçici depolama ve serbest bölge hükümlerinin uygulandığı malların tesliminin katma değer vergisinden istisna olduğu,
hüküm altına alınmıştır.
Serbest Bölgeler Kanununun 6 ncı maddesine göre; serbest bölgeler. Türkiye Gümrük Bölgesinin parçaları olmakla beraber; serbest dolaşımda olmayan eşyanın herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmaksızın ve serbest dolaşıma sokulmaksızın, gümrük mevzuatında öngörülen haller dışında kullanılmamak ya da tüketilmemek kaydıyla konulduğu, ithalat vergileri ile ticaret politikası önlemlerinin ve kambiyo mevzuatının uygulanması bakımından Türkiye Gümrük Bölgesi dışında olduğu kabul edilen ve serbest dolaşımdaki eşyanın bir serbest bölgeye konulması nedeniyle normal olarak eşyanın ihracına bağlı olanaklardan yararlandığı yerlerdir.
Gümrük Kanununun 152 nci maddesine göre ise serbest bölgeler, Türkiye Gümrük Bölgesinin parçalan olmakla beraber;
a) (18/6/2009 tarih ve 5911 sayılı Kanun ile bentte yer alan “ve kambiyo mevzuatının” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.) Serbest dolaşımda olmayan eşyanın herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmaksızın ve serbest dolaşıma sokulmaksızın, gümrük mevzuatında öngörülen haller dışında kullanılmamak ya da tüketilmemek kaydıyla konulduğu, ithalat vergileri ile ticaret politikası önlemlerinin uygulanması bakımından; Türkiye Gümrük Bölgesi dışında olduğu kabul edilen;
b) Serbest dolaşımdaki eşyanın, bir serbest bölgeye konulması nedeniyle normal olarak eşyanın ihracına bağlı olanaklardan yararlandığı;
yerlerdir.
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun 6 ncı maddesi ile 4458 sayılı Gümrük Kanununun 152 nci maddesinin (a) bendi ve geçici 7 nci maddesinin birlikte değerlendirilmesinden;
- serbest dolaşımda olmayan eşya bakımından bir malın serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mal olarak kabul edilebilmesi için eşyanın; herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmaksızın ve serbest dolaşıma sokulmaksızın. gümrük mevzuatında öngörülen haller dışında kullanılmamak ya da tüketilmemek kaydıyla bu bölgelere konulması gerektiği,
- serbest dolaşımda olan eşya bakımından ise bir malın serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mal olarak kabul edilebilmesi için eşyanın; bir serbest bölgeye konulması nedeniyle normal olarak eşyanın ihracına bağlı olanaklardan yararlanması gerektiği,
anlaşılmaktadır.
Gümrük Kanununun;
- 3/6-a maddesinde “Serbest dolaşımda bulunan eşya” deyiminin, 18 inci madde hükümlerine göre tümüyle Türkiye Gümrük Bölgesinde elde edilen ve bünyesinde Türkiye Gümrük Bölgesi dışındaki ülke veya topraklardan İthal edilen girdileri bulundurmayan veya şartlı muafiyet düzenlemelerine tabi tutulan eşyadan elde edilen ve tabi olduğu rejim hükümleri uyarınca özel ekonomik değer taşımadığı tespit edilen veya Türkiye Gümrük Bölgesi dışındaki ülke veya topraklardan serbest dolaşıma giriş rejimine tabi tutularak ithal edilen veya Türkiye Gümrük Bölgesinde, yukarıda belirtilen eşyadan ayrı ayrı veya birlikte elde edilen veya üretilen eşyayı,
- 3/6-b maddesinde ise “Serbest dolaşımda bulunmayan eşya” deyiminin, serbest dolaşımda bulunan eşya dışında kalan eşya ile transit hükümleri saklı kalmak üzere Türkiye Gümrük Bölgesini fiilen terk eden eşyayı,
ifade edeceği hüküm altına alınmıştır.
KDV Kanununun 16/1-c maddesinde yer alan “serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mal” kavramı hakkında KDV Kanununda özel bir tanımlama yer almamakta ancak Gümrük ve Dış Ticaret mevzuatına paralel olarak bir değerlendirme yapılabilmektedir.
Buna göre, serbest dolaşımda bulunmayan eşyanın herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmaksızın ve serbest dolaşıma sokulmaksızın, gümrük mevzuatında öngörülen haller dışında kullanılmamak ya da tüketilmemek kaydıyla bu bölgelere konulması gerektiğinden, bu kapsamda bu bölgelerde kullanılan ya da tüketilen serbest dolaşımda bulunmayan eşyanın K.DV Kanununun 16/l-c maddesi uyarınca KDV den istisna tutulmasının mümkün olmadığı mütalaa edilmektedir.
Öte yandan, serbest dolaşımda bulunan eşyalar ise bir serbest bölgeye konulması nedeniyle normal olarak eşyanın ihracına bağlı olanaklardan yararlanması kaydıyla serbest bölge hükümlerinin uygulandığı mal olarak değerlendirilebilecektir. Dolayısıyla serbest dolaşımda bulunan eşyaların serbest bölgedeki bir alıcıya tesliminde KDV Kanununun 11/1-a ve 12 nci maddeleri uyarınca KDV istisnası uygulanabilecek ve söz konusu ihracat teslimleri SBİF ile tevsik edilebilecektir.
Bilgi edinilmesini arz ederim.

Adnan ERTÜRK
Gider İdaresi Başkan Yard